Almanya, Avrupa'nın lokomotifi olma konumunu uzun yıllardır sürdüren bir ülke olarak, askeri gücü ve diplomatik etkisiyle dikkat çekmektedir. Ancak son dönemlerde, Moskova'nın Ukrayna'yı işgali gibi olaylar, Berlin'in savunma stratejilerini ve askeri hazırlıklarını sorgulatıyor. Ülkede, savaş olasılıklarına karşı yeterli hazırlığın olup olmadığına dair ciddi tartışmalar ve endişeler gün geçtikçe artıyor. Bu bağlamda, 'Almanlar savaşa hazır değil' ifadesi, giderek daha fazla duyulmaya başlandı.
Almanya’nın Savunma Bakanlığı, ülkedeki mevcut askerî durumla ilgili zaman zaman kamuoyunu bilgilendirmekte. Ancak bazı uzmanlar, bugünkü askeri kapasitenin, ülkenin savunma ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olmadığını savunuyor. Özellikle NATO yükümlülüklerine uygun şekilde savunma bütçesinin artırılmasının gerekliliği üzerinde duruluyor. Almanya'nın savunma bütçesi, 2023 yılı itibarıyla GDP'nin %1.5 civarında seyretmektedir. NATO, üye ülkelerden savunma bütçelerini GDP’nin en az %2'sine çıkarmasını beklerken, Almanya'nın bunu sağlamadaki yetersizliği eleştirilmektedir.
Alman ordusunun modernizasyon çalışmaları ve silahlanma politikaları da dikkat çekici bir biçimde yetersiz kalmakta. Ülkedeki pek çok askeri birim, güncel teknolojiyle donatılmamış, personel eğitimi ve altyapı geliştirme konularında da büyük eksiklikler gözlemlenmektedir. Bu durum, savunma yeteneklerini sorgular hale getirirken, halk arasında 'savunmasızlık' kaygısını artırmaktadır.
Alman halkının, savaş hazırlıkları ve askeri harcamalar konusundaki görüşleri de karmaşık bir tablo sergilemekte. Uzun bir süre boyunca savaş karşıtı bir yaklaşım benimseyen Almanya, 20. yüzyılda yaşanan savaşların getirdiği travmanın etkisiyle askeri harekâtlar konusunda temkinli bir tutum sergilemiştir. Ancak son yaşanan gelişmeler, toplumsal psikolojiyi olumsuz etkilemekte; daha güçlü bir ordu çağrıları artış göstermektedir.
Başta Yeşil Parti olmak üzere bazı siyasi hareketler, barışın korunmasına yönelik çabaları ön plana çıkarırken, sol kanat partiler, artan askeri harcamaların sosyal hizmetlerden kesileceği gerçeği üzerinden eleştiride bulunmaktadır. Bu çok sesli politik yapı, Almanya’nın savunma politikaları konusunda net bir yol haritası çizememesine sebep oluyor.
Öte yandan, hükümetin uluslararası silah anlaşmalarına ve savunma iş birliklerine dair katılımı, Almanya'nın global ölçekteki rolünü de etkiliyor. Ülke, askeri harcamalarını artırmayı hedeflerken, diğer ülkelerle olan iş birliği ve ortak tatbikatlar, askeri hazırlıkların önceliği konusunda önem kazanıyor.
Sonuç olarak, Almanya'nın savaşa hazır olup olmadığı sorusu, sadece askeri donanım ya da bütçe ile sınırlı değil. Ülkenin iç yapısındaki politik, toplumsal ve ekonomik dinamikler de bu sürecin önemli parçalarıdır. “Almanlar savaşa hazır değil” yorumu, geleceğe yönelik ciddi bir tartışma alanı oluşturuyor ve bu konunun daha derinlemesine ele alınması, hem ulusal hem de uluslararası güvenlik açısından kritik bir önem taşımaktadır.