Son dönemde iklim değişikliği ve çevresel sorunların gündemdeki yerini koruması, çoğu ülkede iklimle ilgili yasaların çıkarılmasını önemli bir hale getirdi. Ancak, bu konuda Türkiye’deki son gelişmeler bazı soru işaretlerini beraberinde getirdi. Türkiye'nin gündeminde yer alan İklim Kanunu teklifi, öngörülen tarihten daha ileri bir tarihi beklemek zorunda kaldı. Bu durum, gerek siyasi gerekse ekonomik faktörlerin nasıl bir etkide bulunduğunu ortaya koyarken, çevre duyarlılığı açısından da önemli bir tartışma başlattı. Peki, iklim kanununu ne etkiledi? Erteleme süreci neleri kapsıyor? İşte detaylar...
İklim Kanunu teklifi, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'na taraf olması ve uluslararası arenada iklim değişikliği ile mücadele konusundaki taahhütlerini yerine getirmesi bakımından büyük önem taşıyor. 2021 yılında ortaya konulan bu teklif, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunun %50 oranında düşürülmesi hedefiyle bağlantılı olarak planlanmıştı. Ancak, hükümet kaynaklarından gelen son açıklamalar, teklifin onay sürecinin karmaşık siyasi çatışmalar ve ekonomik kaygılar nedeniyle ertelendiğini ortaya koyuyor.
İklim Kanunu'nun uygulamaya alınmasının zaman almasının sebepleri arasında Türkiye'nin enerji alanındaki yapısal problemleri, yenilikçi teknolojilere erişim zorlukları ve maliyet hesaplamaları yer alıyor. Enerjide dışa bağımlılık, bu yasaların etkin bir şekilde uygulanması açısından başlıca engeller arasında görülüyor. İlgili bakanlıklar ve çevre uzmanları, yasayla birlikte sağlanacak teşviklerin, özellikle yenilenebilir enerji sektörüne yöneleceği düşüncesindeler. Ancak, bu tür bir atılımın gerektirdiği mali yatırım ve altyapı çalışmalarının tamamlanması da zaman alacak gibi görünüyor.
İklim Kanunu teklifi için belirlenen sürecin ertelenmesi, çevre aktivistleri ve sivil toplum kuruluşları tarafından olumsuz karşılandı. Birçok uzman, bu ertelemenin Türkiye'nin iklim hedefleri açısından kaybedilen bir fırsat olduğunu ve acilen karar verici mekanizmaların çalışması gerektiğini vurguluyorlar. Erteleme kararı, ayrıca toplumda çevre bilincinin yükselmesini engelleyebilirken, iklim değişikliği konusunda kamuoyunun dikkatinin dağılmasına da yol açabilir. Bu durum, Türkiye'nin iklim hedeflerine ulaşma yolunda zorluklar yaşamasına neden olabileceği gibi, uluslararası platformda da Türkiye'nin itibarını zedeleyebilir.
Avrupalı birçok ülke, iklim planlarını en üst düzeyde uygulamaya koyarken, Türkiye'nin bu kapsamda geride kalması, ileride daha fazla sorun yaratabilecek bir durum olarak değerlendiriliyor. Ertelemelerin devam etmesi halinde, özellikle genç neslin çevreye olan ilgisinin azalacağı ve bunun toplumda kalıcı bir çevre bilinci oluşturma çabalarına zarar vereceği düşünülüyor.
İklim Kanunu'nun ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşüleceği ve gelecekte hangi adımların atılacağı konusunda net bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, çevre konusunda toplumsal bilincin artırılması amacıyla sürdürülen kampanyaların daha etkili ve yaygın hale getirilmesi gerektiği konusunda uzlaşma sağlanması önemli bir gereklilik olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, İklim Kanunu teklifi, yalnızca ülke içinde değil, uluslararası ölçekte de büyük bir öneme sahip. Bu kanunu uygulamaya koymak, hem çevresel sürdürülebilirliği sağlamak hem de ekonomik fırsatları artırmak açısından kritik bir adım teşkil ediyor. Ancak, erteleme kararları, bu hedeflerin ne denli etkili bir şekilde gerçekleştirilebileceği konusunda önemli belirsizlikler yaratmaya devam ediyor. İlerleyen zaman zarfında yasayla ilgili yaşanacak gelişmeler, hem siyasi dengeleri hem de çevresel hedefleri doğrudan etkileyecektir.